-
1 oldukça iyi
adv. fairly well -
2 oldukça
ziemlich, recht\oldukça fazla/sık recht viel/oftburada \oldukça merkezî oturuyorum ich wohne hier ziemlich zentraldurumu \oldukça daha iyi sein Zustand ist erheblich besser -
3 fairly well
oldukça iyi -
4 quite good
oldukça iyi -
5 fairly well
oldukça iyi -
6 quite good
oldukça iyi -
7 goodish
oldukça iyi, iyice, idare eder; epeyce, hayli -
8 прилично
веди́ себя́ прили́чно! — edebini / terbiyeni takın!
2) oldukça iyiприли́чно оде́тый — kılığı kıyafeti düzgünce
он прили́чно получа́ет — oldukça iyi para alıyor
-
9 приличный
1) edep gereklerine uygun, edepli2) разг. ( довольно хороший) oldukça iyi; zararsız, ziyansızэ́то прили́чная сумма — bu oldukça iyi bir paradır
у него́ прили́чный францу́зский язы́к — Fransızcası ziyansızdır
-
10 сносно
kahrı çekilir biçimde; oldukça iyiсно́сно пообе́дать — oldukça iyi bir yemek yemek
он сно́сно пи́шет — yazısı ziyansızdır
-
11 fair
adj. sevimli, şirin, güzel, insaflı, açık, beyaz tenli, iyice, sarışın, hassas, nazik, temiz, dürüst, namuslu, adil, iyi, okunaklı, yabani, uygun, makul, doğru, orta, vasat, kayda değer, çok————————adv. güzelce, efendice, uygun bir şekilde, uygunca, dürüstçe, adilane, doğrudan doğruya, dosdoğru, harfi harfine, tamamen, büsbütün————————n. fuar, panayır, festival, çarşı, lunapark (gezici)————————v. kesmek, yontmak, kaplamak (uçak)* * *1. doğrulukla (adv.) 2. adaletli (adj.)* * *I [feə] adjective1) (light-coloured; with light-coloured hair and skin: fair hair; Scandinavian people are often fair.) sarı, sarışın2) (just; not favouring one side: a fair test.) âdil, dürüst3) ((of weather) fine; without rain: a fair afternoon.) açık, güzel, bulutsuz4) (quite good; neither bad nor good: Her work is only fair.) oldukça iyi5) (quite big, long etc: a fair size.) oldukça büyük/uzun Vb.6) (beautiful: a fair maiden.) güzel•- fairness- fairly
- fair play II [feə] noun1) (a collection of entertainments that travels from town to town: She won a large doll at the fair.) eğlence fuarı2) (a large market held at fixed times: A fair is held here every spring.) panayır3) (an exhibition of goods from different countries, firms etc: a trade fair.) fuar -
12 ziemlich
ziemlich ['tsi:mlıç]II adv1) ( recht viel) oldukça;\ziemlich gut/lange oldukça iyi/uzun;\ziemlich viel epey(ce), bir hayliso \ziemlich alles ner(e) deyse hepsi -
13 well enough
yeterince iyi, iyi, pekâla* * *yeterince iyi* * *(fairly, but not particularly, well.) oldukça iyi -
14 decent
terbiyeli, yakisik alir; saygili; uygun, makul; oldukça iyi, tatmin edici, iyi, hos; nazik, ince, kibar -
15 выглядеть
görünmek* * *вы́глядеть моло́же (свои́х лет) — yaşını göstermemek
вы́глядеть ста́рше (свои́х лет) — yaşından çok / fazla göstermek, olduğundan yaşlı görünmek
он вы́глядит на де́сять лет моло́же — olduğundan on yaş küçük gösterir
он вы́глядит значи́тельно ста́рше вас — sizden çok yaşlı görünüyor
он вы́глядел лет на три́дцать — otuz yaşlarında görünüyordu
он вы́глядит непло́хо — dış görünüşü oldukça iyi
они́ вы́глядят приме́рно одина́ково — aşağı yukarı aynı görünüştedirler
-
16 недурно
1) нареч. oldukça iyiнеду́рно получи́лось — fena olmadı
2) безл. → сказ. fena değil(dir)неду́рно бы́ло бы (нам) пое́сть — yemek yesek fena olmaz
-
17 недурной
1) iyice; oldukça iyi; zararsız2) ( о наружности) yüzüne bakılır / bakılacak gibi -
18 неплохой
fena olmayan; oldukça iyi; zararsızнеплоха́я мысль — fena olmayan bir fikir
он неплохо́й па́рень — fena oğlan değildir
-
19 сносный
-
20 not bad
fena sayılmaz* * *(quite good: `Is she a good swimmer?' `She's not bad.') oldukça iyi, hiç te fena sayılmaz
- 1
- 2
См. также в других словарях:
fena değil (veya sayılmaz) — oldukça iyi … Çağatay Osmanlı Sözlük
ele alınır — oldukça iyi, işe yarar … Çağatay Osmanlı Sözlük
zararsız — sf. 1) Zarar vermeyen, zararı dokunmayan 2) mec. Oldukça iyi Bakkaldan turşu, portakal aldırdım. Az sonra zararsız bir masa düzülüverdi. N. Cumalı … Çağatay Osmanlı Sözlük
ziyansız — sf. 1) Ziyan vermeyen, dokunmaz 2) hlk. Oldukça iyi … Çağatay Osmanlı Sözlük
Gramática del turco — Contenido 1 Olmak Eylemi (Los verbos Ser y Estar) 2 Contenidos 2.1 Introducción 2.2 Partes de la oración … Wikipedia Español
nispeten — zf., Ar. nisbeten 1) Göre, kıyaslayarak, oranla Böylece hem kızı almaya taksiyle gelmiş olacak hem de taksiye nispeten daha az para ödemiş olacaktı. Ç. Altan 2) Bir dereceye kadar, oldukça Bugün hava nispeten iyi … Çağatay Osmanlı Sözlük
A'MÂL-İ SÂLİHA — Allah ın rızasına uygun, iyi ve hayırlı işler.( $) Kur an: Sâlihatı mutlak, mübhem bırakıyor... Çünki ahlâk ve faziletler, hüsn ve hayr çoğu nisbîdirler... Nev den nev e geçtikçe değişir... Sınıftan sınıfa nâzil oldukça ayrılır... Mahalden mahale … Yeni Lügat Türkçe Sözlük